Türkiye Cumhuriyeti, 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanı ile kurulduğunda nüfusun 10-12 milyon olduğu tahmin ediliyordu. O zaman 554 Doktor, 69 Eczacı 4 Hemşire, 560 Sağlık memuru mevcut idi. Atatürk cumhuriyetin ilanından bir hafta sonra Sağlık Bakanlığını kurarak, sağlık sorunlarının çözülmesi talimatını vermiştir. O zamanki nüfusun yarıya yakını Trahom, Frengi, Sıtma ve Verem hastalıkları ile mücadele ediyordu. Bugün ise 200.000 aşan Hekim ve 910 Devlet Hastanesi mevcut olmasına rağmen, maalesef sağlık sorunlarıyla mücadele etmek yanlış politikalar yüzünden gittikçe zorlaşmaktadır.
Sağlık sorunlarını birkaç ana başlıkta toplarsak çözüm yollarını ortaya koymamız daha da mümkün olur:
Koruyucu Sağlık Hizmetleri
Sağlık Bakanlığı, en önemli birim olan ‘’aile hekimliği’’ kısmını en az bütçeyi ayırarak ihmal etmektedir. 1 aile hekimine bağlı yaklaşık 3200 ile 4000 arasında hasta planlanmıştır. Türkiye genelinde 35.000’i aşkın aile hekimi ve 4200 aile hekimliği birimi mevcuttur. Ne yazık ki aile hekimliği birimleri tedaviden daha çok ilaç yazmakla meşgul olmak zorunda kalıyorlar. 1. basamak olan aile hekimliği ile 2. basamak olan hastaneler arasındaki bağ büyük ölçüde kopuktur. Halbuki aile hekimliği ile hastane arasındaki o bağlantının yeniden ele alınarak kuvvetlendirilmesi ve eğitim ile desteklenmesi gerekmektedir.
Buna göre bir aile hekimliği birimi çocuk, ana karnına düştüğü andan itibaren takibe alınmalı, anne baba hakkında ilk andan itibaren kayıt açılıp alışkanlıkları, akrabalık derecesi, alkol, sigara, sürekli ilaç veya madde kullanımı, kronik veya genetik hastalığı olup olmadığı sorgulanmalıdır.
Anne ve babanın, genetik testlerin yapılması için uygun birimlere sevkleri mutlaka yapılmalıdır.
Aile hekimliğinin bulunduğu yerlerde çevre faktörleri sık sık incelenmeli, tedbir alınması yönünde halk sağlığı uzmanlarından destek istenmelidir. Aile hekimliği bölgesinde bağlı bulunduğu hastanedeki uzman hekimler ile doğrudan temas kurabilmeli, bunun için sekreterya vasıtası ile uzman hekim ve ileri tetkik laboratuvarları ihtiyacı olan hastanın randevusunu veya sevki sağlanabilmelidir…
Bazı hastalıklar -acil dışında- aile hekiminin sevki olmadan hastanede muayenesi kabul edilmemelidir. Böylece devlet hastanelerindeki yoğunluğun önüne geçilmiş olunur. Ve hekimlerin hastalara ayıracağı vakit daha sağlıklı ilerleyecektir.
Sağlık Bakanlığı 1 veya 2 yıl içinde eksik kalan tedavilerin dışında özel hastaneler ile yaptığı anlaşmaları fes etmelidir. Devlet hastanelerinde artan hasta sayısını karşılamak için çift vardiya sistemi devreye girmelidir.
Özel hastanelerden ayrılan hekimleri, Sağlık Bakanlığı süratle kendi bünyesine almalıdır. Aile hekimliğinde çalışan hekimler belli sürelerde ve yıllarda, üniversite hocaları tarafından verilecek katılım zorunluluğu olan eğitim seminerleri ile desteklenmelidir. Bu seminerler bakanlığın gözetiminde, hekimlere mali bir yükü olmayacak şekilde gerçekleştirilmelidir.
Şehir Hastaneleri
Şehir Hastaneleri çoğunlukla şehir merkezine uzak devlete ait hazine arazileri üzerinde sermayesi özel sektör tarafından karşılanan devletin ödeme garantisi altında, uyuşmazlık halinde yurt dışı mahkemelerinin kontrolünde bulunan sağlık sistemidir. Kamu özel sistemiyle yapılan ortalama 25 yıllık bir sistemi karşılayan bu tip hastane yapılanması Türk Sağlık sistemine ve ayrıca ülke ekonomisine büyük zarar verecektir. Şehir hastaneleri 2024 yılı için Sağlık Bakanlığından aldığı bütçe 70 milyar lira. geçmektedir. Türkiye için planlanan 33 Şehir Hastanesi için ödenmesi gereken para 100 milyar lirayı geçecektir. Bakanlıkla yapılan anlaşma gereği %70 kapasitelik doluluk garantisi verilmiştir. Ayrıca hastane içerisindeki market, büfeler ve lokantaların kira gelirleri özel şirkete bırakılmıştır.
Bize göre şehir hastaneleri süratle devletleştirilmeli. Yoksa şehir hastaneleri devlet bütçesine büyük bir yük getirecektir. Ayrıca her biri 2000 yatak kapasitesinin üstünde olan bu tip hastaneler hastaların sevki, muayenesi ve güvenlik açısında da birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
Özet olarak sağlık sistemi tekrar ele alınmalı. Koruyucu sağlık sistemi ön plana alınarak yeni bir sağlık politikası saptanmalıdır. Bunun için hastalık ortaya çıkmadan daha doğrusu
hastalığı başlangıç dozunda yakalayarak tedavisini sağlamak önemlidir. Hastalık ortaya çıktıktan sonra hastalığı durdurmak veya tedavi etmek hem hastaya hem devlet bütçesine büyük yük getirecektir. Örneğin erkeklerde 40 yaş sonrası prostat salgı antijeni ve kadınlarda mamografi ve sürüntü testi yapılması mecburi tutulmalıdır. Yıllık kontrollerini yaptırmayanlara maaş ödentisinde kesinti vb. yansıtılmalıdır. Amaç zorlama değil, olası hastalığın teşhisini erkenden keşfetmektir.
Hıfzıssıhha Müesseseleri
Hıfzıssıhha müesseseleri yeniden açılacak ve sayısı çoğaltılacaktır. Hava, su ve toprakla ilgili tüm hayatı tehdit eden ve kirleten maddeler ile ilgili olarak Sağlık Bakanlığı tam yetkili olacak gıda, GDO tüm tarım girdilerinde kullanılan zirai ilaçlar, tarım Bakanlığından alınarak Sağlık Bakanlığı kontrolünde halk sağlığı birimleri tarafından denetlenmelidir.
Son söz olarak sağlık sistemi de eğitim sistemi de devlet tarafından karşılanmalıdır. Özel hastane sayısı, devlet hastanelerinin sayını geçme eğilimindedir. Halkın sağlık için harcadığı ekonomik yük gün geçtikçe artmaktadır. Halbuki devletin ana görevlerinden biri sosyal devlet anlayışıyla eşitlik ilke prensibiyle ücretsiz sağlık ve eğitim sistemini hayata geçirmekle mükelleftir.
“Devlet durumunda bulunan siyasal kuruluşların en birinci görevi ulusun sağlıklı kalması için gerekli yaşam koşullarını gerçekleştirmektir’’. [ATATÜRK ]