Dünya tarihinin en uzun süren, Sakarya Meydan Muharebesi’ne Büyük Devrimci Mustafa Kemal tarafından verilen isimdi.
– Büyük ve Kanlı Savaş anlamına geliyordu!
Gerçekten de 23 Ağustos’ta başlayıp 13 Eylül’e kadar 22 gün 22 gece boğaz boğaza, süngü süngüye süren, dünya harp tarihinin en kanlı ve halen askeri okullarda taktik ve strateji dehası olarak anlatılan en büyük savaşlarından biriydi Sakarya Meydan Muharebesi… Bir başka adı daha vardı bu kanlı savaşın: Subay Muharebesi!
Niçin bu adla da anıldı peki? Tarihte görülmemiş bir şekilde pek çok subay kaybı
olduğu için! Türk Ordusu’nda 277 subay şehit olmuş, Yunan ordusunda ise 208 subay
yaşamını yitirmişti…
Sakarya Melhame-i Kübrası’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu 5 bin 436 şehit
verdi, toplam yaralı sayısı ise 17 bin 500 civarındaydı… Yunan ordusu ise 3 bin 750 er
yaşamını kaybetmişti…
Böylesine büyük bir savaşın bir de büyük, müthiş bir sloganı olmalıydı tabii ki.
O slogan da Mustafa Kemal Paşa’nın tarihe geçen emriyle vücut buldu: Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır! İşte bu emirle 1683’te Viyana ile başlayan ve tam 238 yıl süren toprak kaybı ve
çekilme trajedisi Sakarya’da durduruluyor, Türk’ün makus talihi o güne kadar bilinmeyen,
uygulanmayan yeni bir savunma stratejisi ile tersine dönüyordu!
Mustafa Kemal’in “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.”
sözlerinin devamı ise şöyleydi:
– Yurdun her karış toprağı vatan evlatlarının kanıyla ıslanmadıkça düşmana
bırakılamaz!
Bir dehanın verdiği bu emir, yüzyıllar süren Türk’ün kovulma sürecini durdurmuş ve tarihe
eşsiz bir komutan kazandırmıştı…
Okkalı bir son tokata yalnızca bir adım kalmıştı!
Yunan ordusu “ricat edip” yani bozguna uğratılıp Eskişehir Afyon hattına çekildiğinde tam bir yıllık bekleme başlayacak, bu bekleyiş Türk Ordusu’nun var gücüyle büyük taarruza hazırlandığı süreç olacaktı…
Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül 1921’de TBMM’de yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
– Bütün cihan bilmesi lazımdır ki Türk halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti uşak muamelesine tahammül edemez!
Sonraki sözleri ise büyük bir zafer kazanmış bir komutanın değil, barış isteyen, barışa büyük
değer veren bir devlet adamının sözleriydi:
– İtilaf devletleri dahi varlığımızı ve milli bağımsızlığımızı tanıdıkları takdirde onlarla da
aramızda hiçbir ihtilaf sebebi kalmayacaktır. Derhal barış sağlanabilir…
Defalarca suikastlara, yok etme çalışmalarına maruz kalmış, hakkında idam kararı alınmış bir
komutan, o ezici zaferi kazandıktan sonra bile dünyaya böylesine erdemli, böylesine şerefli bir çağrı yapıyordu… Ve bu çağrıda Yunan’ın adı bile geçmiyor, İngiltere, Fransa ve İtalya’nın oluşturduğu “İtilaf devletleri” yani emperyalist işgalciler muhatap alınıyordu!
Ancak işgalcilerin bu çağrıyı anlayıp özümseyebilmesi için bir yıl daha geçmesi, bir büyük ve son zaferin daha kazanılması daha gerekiyordu!
Bir diğer deyişle söyleyelim:
Okkalı bir son tokat daha gerekiyordu!..
O tokat, 1922 Ağustos’unda Dumlupınar’da, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde atılacak, Mustafa Kemal’in “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!” emriyle taarruz başlayacak, başta İngilizler olmak üzere tüm çevreleri “Asla geçilemez!” dediği düşman tahkimatları hallaç pamuğu gibi atılacak,
Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis,
kurmaylarıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalanacak ve 9 Eylül’de düşman İzmir’de denize dökülecekti!
– İtilaf devletleri bu defa anlayacaktı!
Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı!
Öncelikle şunu bilmek gerek:
Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmasaydı, 30 Ağustos 1922 zaferi de olmazdı,
Cumhuriyet de olmazdı…
Emekli Tuğgeneral Naim Babüroğlu’nun deyişiyle söyleyelim:
– Son Türk devleti de tarihe karışmış olurdu!
Türk tarihinden Sakarya Zaferi’ni çıkarın, geriye Türklerin olmadığı işgal edilmiş bir Türkiye kalır! Türkiye’den Atatürk’ü çıkarın geriye Afganistan kalır!
Birinci İnönü’den Sakarya Savaşı’nın sonuna kadar süren savunma evresi noktalanmıştı. Artık, elle tutulabilecek kadar yakın olan taarruz ve kurtuluş evresi başlıyordu!
Büyük Şair Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan Sakarya Savaşını anlatan o bölümle bitirelim:
“… Sonra 23 Ağustos: Sakarya Melhame-i Kübrası ki/ devamı 13 Eylül gününe
kadardır/ Bizim kırk bin piyademiz/ dört bin beş yüz atlımız/ düşmanın seksen sekiz bin
piyadesi/ üç yüz topu vardır…”