Elime doğdu diyemem.
Yalnızca ”bebecik” idi, bizim kapıya geldiğinde. Ama elime doğurdu dört yavrusunu. ”Torun” gibi, ”ilaç” gibi geldilerdi garip göynüme. Kendi anam bir yana dünya bir yana tabi de… ”Anneliğin” ne olduğunu bir kediden öğendimdi, evelallah.
***
Ayıplamayın.
Bi köşeciğe sindi oturma odamızda. Suyu geldi önce, her gebe anne gibi. Hem yardım ister gibi baktı maviş gözleriyle hem de ”Bakma, utanıyom!” dercesine… Daha önce yaşadığım bir doğum vakası yok? Elim ayağıma dolandı. Ne edilir bilemedim. Kalakaldım, olayın büyüsüne kapılıp.
Bu düzenbazlara kalsaydı iş, şüpheye düşecektik dinden-imandan, itiraf edeyim; içimdeki tanrı sevgisini de bu kediye borçluyum ben.
***
Minik yavrularını nasıl koruduğunu gördükçe daha çok sevdim dünyadaki tüm anaları. Bu 5 tane kedinin birbirine sarılıp uyuması kadar hiçbir manzaraya ağlamadım.
İnsandım. Daha çok insan oldum. Siyam kedisi Bıcır evimize geleli beri.
***
Bebişlerini bizim yatağa tek tek taşıması var.
Koşup bir leopar edasıyla bana haber vermesi var.
– Bir müddet buradayız, sakın görmeyip de yavrularımı ezme!..
Bu bakışı görmüşüm. Daha nasıl iflah olayım?
Doğanın bir garip dengesi işte.
İki aymış meğer.
Yavrularından ayrılması gerekmişti kedimizin.
Hayret ettim. Belgesel izler gibi… 24 saat sürdü ayrılığının acısı.
Doğanın kurallarına saygılıydı kedimiz.
Bu madrabazlara bıraksan, ne dere kalacak ne orman, onlardan değil…
Asil bir hanımefendiydi Bıcır.
Kimseye yalanmaz. Sevmediği biri geldi mi ortalarda görünmezdi.
Gelir bir bakar uzaktan, ”adam” değilse umursamazdı.
Tok gözlüydü.
Mamasını ”sıfırlamaz”
Su kabını kamyonlara yükleyip bir yerlere ”taşımaz” idi.
Ahlaksızlığını da görmedim hiç.
Evin ”balkonuna” çıkıp arsız sokak kedilerine hitap etmişliği yoktu, utanmadan…
Hiç kimsenin bir yerinin kılı da değildi,
Benim kedim…
Aksine, yalnızca sevgiyle bağlıydı dünyaya.
Çıkarsız, menfaatsiz.
Ateşlenip yatağa düşmeyegör;
Gelir, burnuyla ölçer dereceni.
Doktor sayılırdı, anlayana…
Namuslu kediydi Bıcır.
Onların hırsız kedilerine benzemezdi.
Bazen bilgisayarı kapatır patisiyle;
”Yeter artık yazı yazdığın. Biraz da benimle oyna!” der idi bir tür.
Ama hiç trafoya düşüp bir milletin kaderinin içine ettiğini duymadım.
En yakın dostu, evdeki köpeğimiz Pıtır’dı.
Şaşakalırdım.
Yahu, bu hayvanlarda bile hayvan sevgisini var be, diye laf yetiştirirdim kıymetli eşime.
Bıcır, 16 yaşına geldi. Ömrünün tamamını bize lütfetti.
Ve doğanın yasası gereği vefat etti bir sabah.
Son soluğunu vermeden önce, kızlarımla benim dudaklarımıza “veda busesi” kondurarak.
Pıtır mı?
Son çare veterinere yetiştirmeye hazırlanırken kafesinin üzerine çıkıp Bıcır’ın bekledi.
Gitme, der gibi.
Ellerimle kefenleyip Karadeniz kutsalına defnettim Bıcır’ı.
Şimdi siz ahlak timsalleri!
Bu emsalsiz varlıkları, yüce yaradanın emanetlerini öldürmeye kararlısınız öyle mi?