55 yaşa gelindiğinde ansızın bir şey olunuyor sanmıştım. Ne bileyim, nasıl tarif edeyim?
Büyümek, kocamak, olgunlaşmak, çöllere düşmek, daha değişik bir adam olmak, rüzgarlı havada şemsiyemizin bir daha asla ters dönmemesi falan…
Yok. Hiçbir şey değişmiyormuş meğer. Yine kısa pontulluyum, yine kollarım var, dizlerim yara bere, içre kabuk bağlıyor, yine ayakkaplarım çamur oluyor. Üstelik, şemsiyemi de kaybettim. Yağmurlarda ıslanıyorum hep.
Beni yanıltan babam.
Çünkü o, hep ”baba” gibiydi 45 yaş fotoğraflarını incelediğimde. 35’inde de öyleydi, 55’inde de… Şaşmamak elde değil tabi, babam, nerdeyse kendi ilkokul resimlerinde bile benim aynı babamdı.
Dönüp kendime baktığımda şimdi; dünya güzeli iki kızım var, insanlık ve uzay aleminin hizmetine sunduğum.
Sonuçta ben de essahtan bi babayım yani. Ama, aynı çocuk gibi çıkıyorum fotoğraflarımda niyeyse?
Flaşlar, deklanşörler bozar bazen gerçekleri. Hiç kuşkusuz, sevgili babamdan aldığım huylarım da yok değil şu dünyada.
Söz gelimi, üzerimde gururla taşıdığım; “Giresun İli Her Türlü Fuzuli İşler Genel Koordinatörlüğü” rütbesi, babamdan yadigardır denilebilir rahatlıkla.
Hadi, bahsedeyim biraz.
Büyük Ata’nın, şehrimize geliş tarihi olan 19 Eylül’de, yıllardır uygulanmakta olan klasik bir program vardır bizim burada. Bir kayık limana yanaşır, içinden Atatürk büstü ve bir Türk bayrağı temsili olarak alınır.
Bando ve kortej eşliğinde, bu büst Hükümet Konağı’na kadar götürülür. Birkaç rutin konuşma yapılır ve tören biter. Ata’mız Giresun’a gelmiştir, hayırlı olsun.
Babam, bir gün dedi ki hayıflanarak:
– Yahu şu programı ben yapmıştım zamanında, yıllardır tek bir değişiklik yapmayı akıl edemediler. Bu denli yalın değildi babamın çilesi.
Ortaokul yaşlarındaydım. Öğlen sonrasıydı, okuldan çıkmış olmalıyım, iş yerimize gitmiştim. Birdenbire, daha önce hiç olmadık biçimde, elime bir sınav kağıdı tutuşturduydu babam zorla.
– Küçük, yap bakalım şu soruları! (Çok mantıklı adamdı babam, evin en güççüğü olduğumdan, bana hep ”Küçük” diye hitap ederdi.)
Ve sanırım, o dönemki kendince fuzuli işlerinden biri de ‘”Belediye Meclisi Üyesi” olmasıydı şehrimin. Belediyeye personel alımı için yazılı bir sınav yapılmıştı ve soruları hazırlama-kağıtları okuma görevi babama kakalanmıştı. Gayet iyi anımsıyorum, sınava yüzlerce kişi katılmış ama hepsi birden toplu halde çuvallamıştı. Babacaazımın yüz ifadesinden “Şu soruları bacak kadar çocuklar bile yapar, yap da görsünler bakim küçük!” demek istediği gayet net anlaşılıyordu o gün… Haklıydı.
O yaşta, Belediye’nin sınav sorularını harbiden de 10 dakikada yapıvermiştim. 20 soru falandı tümü ve genel kültür ağırlıklıydı. Boş bıraktığım tek bir soru kalmıştı.
– “Kabotaj nedir, açıklayınız.”
Babamın yüzüne doğru; “Nerden biliyim yaa!” der gibi bakmak kolay değildir. Ben de mecburen, ezilip büzülüp “Yap bir kıyak be babam, bu soruyu görmezden gel!” der gibi bakmıştım. Öğrendim büyüyünce. Osmanlılar zamanında elin yedi düvel küffarının gemileri denizlerimizde istediği gibi volta atabilirmiş meğer. Genç Cumhuriyetimizin soylu meclisi, 1 Temmuz 1926’da bir kanun çıkarıp bu rezilliğe son vermiş. Denizlerimizde yolcu ve yük taşıyabilme hakkı yalnızca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına verilmiş.
Salt bu da değil. Denizle ilgili her ne halt varsa dalgıçlıktan kaptanlığa, çarkçıbaşılığa kadar. Hepsi vatandaşlarımız için olmuş.
Hemen hemen her konuda olduğu üzere, Atatürk bunu da halka “lütfetmiş”.
Beni asıl ilgilendiren, bu konuda yurdumuzda faaliyet gösteren ne kadar sömürgen yabancı şirket varsa topraklarımızdan def edilip sektör devletleştirilmiş.
İşte kabotaj kısaca bu imiş.
Bir adam çıkar yine, satılan her şeyimizi geri alıp devletleştirir. Güneş ufuktan yine doğar, kimse merak etmesin.
Kabotaj Bayramı, yıllardır en güzel bizim Giresun limanında kutlanır. Kendi denizinde özgürce yaşamanın keyfi duyumsanır her 1 Temmuz’da. Tek bir yağlı direk yarışması bile cümle cihana bedeldir. Şu yazıyı bitireyim, koşar adım limana ineceğim. Hayal etmesi cihana bedel:
Günlerden 1 Temmuz. Belki büstü, belki bayrağı, Ata’mız da mutlaka ordadır. Bir limonatacı amcamız da geçer el arabasıyla her sene, törenlerin içinden. İçeriz hep birlikte doya doya Cumhuriyetçilik duygumuzu.
Mustafa Kemal’i sevenlerin Denizcilik ve Kabotaj Bayramı kutlu olsun.