“Çocuklarımız” diye değil, “çocuklar” diye başladım yazıma. Okumak, ilk evrensel ilke ise bu eylemin olası en küçük yaştan başlayarak yaşama geçirilmesi ikinci ilkedir. Özellikle sömürülen, geri bıraktırılmış ülke çocukları bu yazımın özel hedef kitlesidir. Bunun nedenlerinden biri de kitap, bilim ve sanatla içli dışlı olmamaktır. Okuyan bireyler ve toplumlar gelişmiş, kalkınmış; okumayan bireyler ve toplumlar başarısız olmuş, geri kalmıştır. Saptamanın altı biraz daha kazıldığında “bilinç oluşum” süreciyle yüzleşilir. Bir genellemeyle bilim, her şey daha güzel olsun, insan daha insana yakışır olanaklar içinde yaşayabilsin diye, etik ilkesi gereğince bilgi üretir, bilgi verir.
Sanata gelince her şeyden önce sanatın doğasında en küçük didişmeye bile yer yok, onun en temel derdi iyiliğe, güzelliğe dairdir. Bu özelliği nedeniyledir ki insanın insanlaşmasına asıl ve büyük katkı sanattan gelir. Sanatçının daha çok duygu yanından doğar, alıcısının duygularına seslenir, onu etkiler. Gerekli eğitimden geçirilmezse farkındalık yaratılmazsa duygular (öfke, nefret, kıskançlık, kabalık vb.) yabani kalır. Tam da bu
noktada, işi güzellik olan sanat ve felsefesi devreye girer; yoğunluğu derecesinde alıcısının yabani duygularını ehlileştirerek, azaltarak hatta yok ederek yerine sevgi, barış, dostluk vb. duyguların geçmesini sağlar. Bu duyguları yoğun ve gelişmiş insana iyi insan, insanlaşmış insan, bilinçli insan denir. Bilinçli insan bilime, sanata, kişi hak ve özgürlüklerine önem verir, bu haklar için mücadele eder. Bireyin nitelikli eğitim, öğretim; kitap temini ve okuma hakkı onun geleceğinin daha iyi olması; insanca yaşama hakkına kavuşması anlamına gelir. Bir başka genel bilgi de sanatın sağaltıcı gücünün olduğuyla ilgilidir. Sanatlarla ilgilenen bireyler; onun doğasından gelen iyilik, doğruluk, eşitlik önermeleri nedeniyle daha iyi hisseder; daha çok haz duyar ve daha çok öz güven kazanır.
Bilimin ve sanatın değerlerinden, verimlerinden yaralanmayan birey, cahil kalır. Cehalet; uyanış, hak arama, özgürlük gibi talepleri, duyguları törpüleyip yerine fanatik dini ve bağnaz kafatasçı duygu ve düşünceler yerleştirir. Böylece birey de toplum da bilimden, sanattan, felsefeden uzaklaştırılır; toplumsal bilinç oluşumu engellenir.
Oluşumu engelleyen ya da yıkan en büyük güç kitaptan, okumaktan gelen “bilinç” gücüdür. Çünkü birey de toplum da büyük oranda bu kanaldan bilimsel bilgiler ve sanatsal güç kazanır. Bütün bu nedenlerle çocuklar okumalı! Hem kendi gelişimi hem de toplumsal gelişim için…
Okuma eylemi okul öcesinden başlamalı, okul öncesinden itibaren okuma alışkanlığı kazanılmalı. Fransız psikolog Jean Piaget’in, yirmi beş yıl boyunca yaptığı deneysel çalışmalardan sonra elde ettiği bulgulardan en önemlisi; kişilik ipuçlarının okul öncesi dönemde oluştuğuna, daha sonraki koşulların, ipuçlarını belki biraz sivriltebileceğine ya da köreltebileceğine ama asla ortadan kaldıramayacağına dairdir.
O halde çocuğun doğru eğitimi anne karnından başlamalı; kişiliği, kültürel dengeli beslenme olarak adlandırdığım tarzda; bilimsel verilerle olduğu kadar, sanatsal verilerle de beslenmeli. Tam da bu nedenle okul öncesi çocuklara da kitap okunmalı. Onlar böylece hem kitap okuma alışkanlığı konusunda doğru rol model görmeli hem sanatın (çünkü öykü, şiir, masal gibi bu yaş kitapları özünde sanat kitaplarıdır) sağaltıcı gücünden yararlanmalı, hazzını almalı ve böylece kitap okutma, giderek okuma alışkanlığı kazandırmalı.
Okul çağındaki çocuklar ise doğrudan doğruya ders dışı sanat okumalarına yönelerek öykü, roman, şiir, deneme, masal, gezi yazısı, sanatın diğer dallarını (resim, müzik, bale, tiyatro, opera, dans…) anlatan kitaplar okumalı. Öylece hem temel iletişim aracı olan dili gelişir hem de sanat hazzı alır.
Bütün bunlardan başka kitap okumanın geliştirdiği önemli yetenek, beceri alanları var. Kitap okuyan çocuğun anlama, algılama, yorumlama, karşılaştırma, güzel yazma, güzel konuşma, eleştiri, öz eleştiri, etkili dinleme,
kitap seçme, bireyler arası iletişim, toplumsal uyum yeteneği; öz güveni, hoşgörüsü; sevgi, saygı, adalet, eşitlik, özgürlük duygusu gelişir; kafasındaki, bedenindeki stresi atar, rahatlar.
Bu yetenekleri gelişen çocuk, okul ortamına uyum sağlamakta, öğretmen ve arkadaşlar arasında iletişim kurmakta güçlü çekmez; dinlediğini, okuduğunu çabucak anlar, kavrar; ders çalışma, araştırma hevesi artar; derslerinde, yaşamında başarılı olduğu gibi hem kendine ve ülkesine hem de insanlığa yararlı olur.
İşte, çocuklar, bu nedenlerle okumalı!