Evet, Amerika’dan gelip Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile görüşen General Harburd bu görüşme sırasında Mustafa Kemal Paşa’ ya,
“…Türk tarihini okudum. Milletiniz büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular hazırlamış, büyük zaferler kazanmıştır. Bunları yapan bir millet elbette bir medeniyet sahibi olmalıdır. Takdir ederim. Ama bugünkü duruma bakalım. Başta Almanya ve müttefiklerinizle dört yıldır harp ettiniz,
yenildiniz. Dördünüzün bir arada yapamadığınız şeyi, bu durumda tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin intiharı zaman zaman görülür. Bu defa bir milletin intihar ettiğini mi göreceğiz?” diye sorunca Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa Generale “Teşekkür ederim. Tarihimizi okumuş ve bizi öğrenmişsiniz. Fakat şunu öğrenmiş olmanızı isterdim ki biz emperyalist pençesine düşen bir kuş gibi yavaş yavaş aşağılık bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğulları olarak vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ediyoruz.” yanıtını verdi.
General ve arkadaşları sessizce ayağa kalktılar.
“– Biz de olsak öyle yapardık.” yanıtını verdiler ve gittiler.
Sayın Falih Rıfkı ATAY “Çankaya” adlı eserinde kongre günlerinde yaşanan bu görüşmeyi bizlere aktarırken hangi
olanaksızlıklar içinde olduklarını da gözlerimizin önüne seriyor.
“Sivas’tan Ankara’ya gitmek için 22 Aralık 1919’da, karlı bir günde yola çıkan heyetin ikisi dolma tekerlekli, birisi lastik tekerlekli üç otomobil ile yola çıktılar. Lastik tekerlekli arabanın benzini de Sivas Amerikan mektebinden hediye olarak alınmıştı.”
Mazhar Müfit Kansu da anılarında mali durumlarını “Bütün mevcudumuz yumurta ve bir okka peynirle on ekmek almaya yetecek kadar idi, bunları aldık.” şeklinde ifade etmiştir. Para ihtiyaçlarını karşılamak için ise Osmanlı Bankası’ndan zorlukla 1000 lira kredi aldıktan sonra yola çıkabilmişlerdi. Türk Ulusu’nun destanlaştığı süreç böylesine yokluklarla, yoksulluklarla başlamıştır. Ne para ne silah ne cephane vardı ama bağımsızlık ateşi yüreklerde yanıyor aleve dönüşmeyi bekliyordu.
İşgalci emperyalistlerin ilk işgale başladıkları bölgelerde yerel yurtsever komutanlardan bazıları mütarekeye rağmen silahlarını teslim etmemişler, kendi bölgelerinde dağlara çıkarak mücadele ederken bir yandan da kurtuluş mücadelesine lider olacak bir önder bekliyorlardı. Yer yer Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuş işgale direniş örgütlenmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum’da iken gelen Halife Vahdettin’in ordudan atıldığına dair telgraf karşısında Mustafa Kemal Paşa’ya “Ben ve kolordum emrinizdeyim Paşam.” diye destek veren Kazım Karabekir Paşa’nın verdiği mesaj İstanbul’daki suskunluğa ve teslimiyete karşın esareti kabullenmektense ölümü göze alma sürecinin başlangıç meşalesini yakmıştı.
İstanbul’da hangi devletin mandası (egemenliği) altına girelim diye düşünenler esir olmaktansa intiharı göze alanlara deli, akılsız, hayalperest sıfatlarını takmakta iken İstanbul’daki ilk direniş de 23 Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’nda Halide Edip Adıvar Türk Ocağı ve Karakol Cemiyeti tarafından düzenlenen ve Osmanlı’da iki yüz bin kişinin katıldığı ilk mitingde “Millet namına, ecdadımızın bizi seyreden ruhlarına yemin ediyorum.
Bugün, kolları kesilmiş olan Türk’ün kalbi, eski cesaret ve şecaatini kaybetmemiştir. Yemin ediyorum ki Osmanlı sancağına, tarihine hıyanet etmeyeceğim. Allah’a, hakka, milletlerin ilahi hakkına dayanan Türk milleti, bütün Müslüman ve Türk dünyasına ilan ediyorum. Davamızı ilan ediyorum.” diyerek katılanlarla esir olmaktansa ölümü tercih ettiklerini ant içerek ilan etmişlerdi. Mustafa Kemal Paşa, Çanakkale’de dünyaya tanıttığı Türk’ün yurtseverliğinin ve kahramanlığının kendisine verdiği güven ve inançla İstanbul’da kaldığı günlerde de görmüş, milletine güveninin boşa çıkamayacağına dair inancı daha da artmıştı.
O kurtuluş savaşına giden yolun İzmir’de sonlanacağından öylesine emindi ki TBMM’den aldığı başkomutanlık yetkisi ile çıkardığı Tekalif-i Milliye Emirleri, Sakarya Meydan Muharebesi esnasında ordunun tüm ihtiyaçlarını karşılamak adına, Mustafa Kemal Atatürk’ün yasama yetkisine sahip olduktan sonra Büyük Millet Meclisi adına hazırladığı, 7-8 Ağustos 1921 tarihleri arasında yayınlanan milli yükümlülük emirleridir. 10 maddeden oluşur. Bu maddeler:
Kurtuluşu için savaşan ordusuna halkın da destek olmasını amaçlamaktadır. Bu kanuna göre maddi durumu elverişli olan her ailenin orduya destek çıkması amaçlanmıştır. Maddiyatı düşük ailelerin zorluk çekmemesi için kanun fakirlere zorunlu kılınmamıştır. Varlıklı kimselerin savaşa tam desteği amaçlanmıştır.
Türk milleti bu emirlere büyük bir içtenlikle katılmış, elinde avucunda nesi varsa vermişti. Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Savaşı’ndan sonra, ordusunu işgalci Yunan kuvvetlerine son darbeyi vurmaya hazırlıyordu.
Temmuz 2022 başında Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü’nün Büyük Taarruz hakkındaki görüşlerini sordu. Aldığı cevapları değerlendirerek aynı görüşte olduğunu bildirdi. Artık uygulama aşamasına geçilmeli, harekat planı netleştirilmeliydi. Hazırlıklar dikkatle ve büyük bir gizlilikle dışarıya sızdırılmadan tamamlandı.
Mustafa Kemal Paşa 17 Ağustos gecesi cepheye hareket etti. Çevresi Ankara’da imiş gibi davranacaktı. Ordumuz Yunanlıların dikkatlerini dağıtmak için 18.08.2022 tarihinde Buldan Yöresine ve Ortanca Köprübaşına taarruz yaptı. 20 Ağustos günü Mustafa Kemal’in çay ziyafeti vereceğine dair gazete haberleri yayımlandı. Oysa o, Akşehir’de komutanlarla birlikte toplantı halinde idi. Toplantı sonrasında 26 Ağustos’ta taarruz emrini verdi. Başarı ümidi olmayan komutanların istifalarını istedi ve bütün sorumluluğu kendisinin üstlendiğini bildirdi.
Batı Cephesi birlikleri gece yürüyüşleri ile ileri hatlara yerleşmeye başladılar. Bu arada Yunanlılar bir saldırı olacağı hissine kapılarak kendilerine göre tedbirler almaya başladılar. Yedek birliklerine de uyanık olma talimatı verdiler. Ancak Yunan’lılar, Türklerin ne denli bir güçle ve nasıl taarruza geçeceklerini tahmin edemediler.
24 Ağustos’ta Başkomutanlık ve Batı Cephesi Komutanlık karargahları Şuhut’ a taşındı. Yunan kuvvetleri komutanı Hacı Anesti yayımladığı emirle Türklerin cephede yığınak yaptıklarını hareketlerinin izlenebilmesi için uçak keşiflerinin daha dikkatli yapılmasını, saldırı olursa karşı saldırıya geçilmesini istedi.
25 Ağustos’ta Başkomutanlık karargahı, Şuhut’tan, Kocatepe’de çadırlı ordugaha taşındı. Taarruz günü yaklaşmıştı. İsmet İnönü, birliklere bir imha muharebesi yapılacağını teyakkuz halinde olmalarını Anadolu’daki Yunan işgaline, varlığına son verileceğini bildirdi.
Mustafa Kemal geceleyin Başvekalet ve Meclis II. Başkanlığı’na taarruza geçileceğini bildirdi. Bir emirle Anadolu’nun bütün dünya ile bağlantılarını kesti. Taarruzu sezen Yunanlı komutan Trikopis tümenlerini teyakkuza geçirmiş durumdaydı.
Bir topçu subayı olan İsmet İnönü Yunan’dan fazla olan ağır toplarına çok güveniyordu. 26 Ağustos sabahı saat beşte taarruz, karşılıklı top atışları ile başladı. Gece Yunan ordusu çekildi ve Afyon yolu açıldı. İkinci günde Afyon kurtarıldı. Haber Anadolu’da tarifi mümkün olmayan büyük bir sevinç yarattı.
Komutanlıklar Afyon’a taşındı. İstanbul da yayımlanan Peyam-ı Sabah gazetesinde yazar Ali Kemal “Her bakımdan Avrupa ile aramızda uçurum var. Sandığımız gibi zamanımızda istiklal ve istikbal topla, tüfekle kaim değildir.”
şeklinde yazılar yazıyordu. 28-29 Ağustos günlerinde İsmet İnönü, Yunan’ın çekilme yollarının kesilmesi gerektiğini bildirdi. Harekatların gizli tutulmasını ve yaklaşma yürüyüşlerinin geceleri yapılmasını, gündüzleri ise örtülü olarak saklanılmasını emretti.
İnönü “Benim arkamda sanayim yoktur. Yeniden hazırlanamam. Bu muharebeyi İzmir’de tamamlayacağız.” diyordu. Oysa Yunan’ın arkasında bütün Avrupa’nın sanayisi ve fabrikaları vardı. Büyük taarruzu mutlaka büyük bir bozgun izlemeliydi.
Ali Kemal gazete yazılarında hala “Kuvva-yı Milliye’ye düşen birinci vazife mukadderatımızı, hilafet ve saltanatı temsil eden Babıali’ye bırakarak çekilmektir.” şeklinde yazılarına devam ediyordu.
Trikopis her taraftan sıkışınca 29 Ağustos akşamına kadar bütün kuvvetlerine Çalköy’de toplanma emri verdi. Mustafa Kemal 30 Ağustos sabahı 06.30’da ordularına taarruz emrini verdi. Saat 10’da Mustafa Kemal kumandayı tamamen eline aldı.
Yunan’ın bozgun durumunu sürdürmek gerekiyordu. Akşama kadar süren vuruşmalar, akşam süngü hücumları ile noktalandı. Yunan birliklerinin, ordusunun ana gövdesi yok edilmişti. 31 Ağustos ‘ta İnönü ve Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak yanmış bir köy avlusunda kırık bir kağnının başında toplandılar. Zaferi saptayan Mustafa Kemal, Yunan birliklerinin toparlanmasına fırsat vermeden hızla İzmir’e girmek gerektiğine karar verdi.
1 Eylül sabahı Başkumandan Mustafa Kemal “TBMM Orduları” başlığı ile başlayan beyannamesini “Ordular! İlk hedefiniz, Akdeniz’dir ileri!” emrini vererek tamamladı.
Büyük Taarruz büyük hedefte sonlanacaktı.
9 Eylül de İzmir’e girildiğinde Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, zafere bu kadar kısa zamanda ulaşılmasındaki hayretini de itiraf etmişti.
“Aziz ve Asil Türk Milleti” başlıklı beyannamesinde ise düşmanın asli unsurlarının “akıllara dehşet verecek katiyetle imha edilmiştir.” şeklindeki mesajı ile zaferi müjdelemişti.
Bu zafer 19 Mayıs 1919’da intiharı bile göze alarak “Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek yola çıkan Türk milletinin tarihten silinemeyeceğini dünyaya bir kez daha duyuran bir mesajdı.
Mustafa Kemal Paşa 16 Mayıs’ta İstanbul Boğazı’nda gövde gösterisi yapan işgalci ordulara verdiği mesajındaki “Geldikleri gibi giderler!” öngörüsünün yaşama geçmiş idi ve hepsi sıra sıra ülkemizi yeni bir savaşı göze alamadan terk etmeleri ile “Kurtuluş Şavaşı”mız sonlanmış, devrimler süreci başlamış oldu.
Bu kurtuluş uğruna savaşmayı, ölmeyi göze alan başta Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, ordumuzun en küçük rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar bütün askerlerine, şehitlerine, gazilerine, bu savaşa ordusunun yanında katılarak ordusuna desteği esirgemeyen bütün atalarımıza bu vesile ile sonsuz minnet ve saygılarımı sunuyorum.
Hun İmparatoru Atilla’nın, Roma imparatoruna verdiği cevapta söylediği gibi böylesine “Asil bir millet” in çocuğu olmaktan da sonsuz gurur duyuyorum.
Ne mutlu Türk’üm diyene…