Cumhuriyet ve demokrasi demek için eşitlik ve liyakat ifadeleri ile başlamak isterim yazıma.
Ülkemizde uzun yıllardır yaşadığımız en büyük sorun fırsat eşitsizliği, adaletsizlik ve sonuç olarak da liyakatsizlik. İlkokul sıralarından itibaren öğrendiğimiz cumhuriyet tanımı “halkın kendi kendini yönetmesi” iken, bugün geldiğimiz noktada liyakatin değil, muktedirlere sadakatin öne çıktığı; ekonomik, sosyal, sağlık, afet gibi olağanüstü haller de dahil olmak üzere tel tel dökülen bir yönetim biçimi yaşıyoruz.
Cumhuriyet rejiminin tüm denetleme mekanizmaları ağır yaralıyken yine de bu karanlık tablonun içinden “millet iradesi”nin, kendini göstermeye başlamış olması, ülke olarak yıllardır tüm sinir uçlarımıza basarak bizi birbirimize düşürmek isteyen iradeye “Dur!” diyebileceğini de hem fark etmesi hem de herkese göstermesi, umudumuzu diri tutmaktadır.
101. yılını kutlayacağımız cumhuriyetimizin, eksiklerine rağmen yasama yürütme yargı mekanizmalarıyla denetlenen parlamenter sisteme dönüşünün ne kadar önemli olduğunu hepimiz ağır bir sınavdan geçerek öğrendik.
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” diyen ve aynı zamanda “Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir.” diyen bilge liderimiz, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anarak vatanına gönül bağıyla bağlı ve her durumda barış içinde yaşama ülküsü olan nesiller yetiştirmek üzere emek verme sözümüzü de tekrarlıyoruz.
Sözlerimin başına dönerek menfaat değil eşitlik, suç ortaklığı da içeren sadakat değil liyakat Cumhuriyetin temelidir ve bir vatandaşın bunu içselleştirme ölçüsü, demokrasi ve birlikte yaşamak iradesi için bireysel bir liyakat göstergesidir.
Halkımızın bu ağır sınavdan liyakatle çıkacağı inancıyla hepinizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.