Tarih boyunca pek çok kültür ve dilden etkilenen Türkçe, Osmanlıcanın geçerli dil olmasıyla birlikte benliğini kaybetmeye başlamıştır. Halk arasındaki konuşmalarda ve günlük hayatta Türkçe konuşuluyordu.
Bilim ve din ile ilgili konularda ise Arapça-Farsça ve Türkçenin karışımından türetilen ve aynı zamanda yapay bir dil olan Osmanlıcadaki çelişki uzun süre halk ile aydınlar arasında ciddi kopukluklara da sebep olmuştur. Medrese öğretiminin Arapça olması, Türkçenin bilim dili olmasını engellerken öte yandan konuşma dili ve yazı dili arasındaki uçurumu daha da derinleştirmiştir.
Türk dilindeki sorunu pek çok aydın gibi çok önceden gören Atatürk, Türk dilinin gücüne öylesine inanmıştı ki henüz 1916 yılında hatıra defterine yazdığı notta Türk dilinin gelişmesini engelleyen nedenleri şu şekilde izah ediyordu:
10 Aralık 1916 Kemal Bey’in (Namık Kemal) Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye’sini okudum. İkinci kitabının sonunda idim, hitam buldu (tamamlanmak). Arıburnu raporunu okuttum. Sonra Neşet Bey (Neşet Bora) Çapakçur cephesine ait muharebe takririni okudu. Badehu yeni gelmiş istihkâm yüzbaşısı Fuad Efendi’ye hayvanlarımı gösterdim. Sonra tekrar ikametgâhına geldim. Kemal Bey’in Tarih-i Osmani’sini takibe başladım. Yemekten evvel Emin Bey’in (Mehmet Emin Yurdakul) Türkçe Şiirleri’yle Fikret’in (Tevfik Fikret) Rubab-ı Şikeste’sinden aynı zeminde bazı parçalarını okuyarak bir mukayese yapmak istedim. İkisi de başka güzel. Ancak Türkçe olanda da diğerlerinde de aynı derecede Arapça Farsça kelimat var. Fark, biri parmak hesabı, diğeri değil.”
Atatürk’ün yukarıdaki sözlerinden de anlaşılacağı üzere Türk tarihinde ilk kez “dil” bir devlet sorunu olarak görülmüştür. Onun “Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız.” sözleriyle başlattığı “Türk Kültür Devrimi” Türk ulusunun var olma, bağımsız ve onurlu yaşama, çağdaş uygarlık düzeyine çıkma savaşıdır. Bu konudaki özeni ve kararlılığı sayesinde yabancı kelimelerden arındırılan Türkçe, yeniden geçerli dil konumuna yükselmiştir.
Binlerce Sözcüğün Köken Araştırması
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarından itibaren halkın anlayabileceği bir dil üzerine çalışmalar yapmaya başlamıştı. Çünkü Türk ulusunun ulusal dili ve ulusal benliğinin, bütün hayatına egemen ve esas olacağını biliyordu. Türk dilini uzun yıllar bilimsel yöntemlerle inceleyen
Atatürk, Türkçenin terimler bakımından zenginleştirilmesi ve açık bir yapıya kavuşturulması için dil konusunda da bir devrim yapılması gereğine inanmıştı. Türkiye genelinde valiler başkanlığında yapılan dil tarama çalışmaları sonucunda bir yılda 35 bin yeni sözcük kaynağı oluşturulurken bilim insanları da 150 eski yapıtı inceleyerek Türkçede hiç kullanılmayan sözcükleri tespit etmişti.
Dildeki yabancı sözcükleri araştırmak ile yabancı sözcüklerin Türkçe karşılığının bulunması için yapılan çalışmalar sonucunda 1924’te 90 bin sözcüğe ulaşılmıştı. Bu çalışma aynı yıl içerisinde “Tarama Sözlüğü” olarak yayımlandı.
Devrimlerin içinde hayatımızı kökten değiştiren en önemli adımlardan birisi olan Türk Dil Devrimi ile zengin ve ulusal Türkçenin önünü açan Atatürk, onu öz kaynaklarıyla besleyerek Türkçenin yeniden ve bilinçle işlenmesini sağlamıştır. Bu alanda pek çok kültür ve sanat kurumunun kuruluşuna da öncülük etmişti.
Bireyin, toplumun kimliğini oluşturmada dilin ne denli önemli olduğunun bilincinde olan Atatürk bu sebeple 1924 yılında Türkiyat Enstitüsü, 1931 yılında Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun kurulmasını sağlamıştı. Onun hasta yatağındayken bile “Arkadaşlara selâm, dil çalışmalarını sakın gevşetmeyin.” şeklindeki uyarısının yanı sıra vasiyetinde “Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.” sözleriyle pay ayırması, dile vermiş olduğu önemin somut kanıtlarıdır. Türk gençliğini yetiştirecek olan Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmesinin öncülüğü yapan ve bu konuda da devrim gerçekleştiren Atatürk, Türkiye ve Türklerin ancak bu yolla uygarlığa kavuşabileceğini Türk tarihine not düşmüştür. Dolayısıyla on yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirilen devrimler arasındaki “Türk Dil Devrimi” Atatürk devrimleri içerisinde ulusal kültürümüzü yücelten ve koruyan ve dilin sadeleşmesini sağlayan en önemli atılım olarak görülmelidir.