Değerli 1881 Okurları,
Olağanüstü halleri, zamanları düşünün. Deprem, afet ya da belki bayram, kutlama. Bu zamanların ortaklaştırdığı bir ruh hali vardır. Dayanışma, paylaşma, dostluk. En son yaşadığımız deprem felaketini düşünün mesela. Kimse kimseye ırkını, ideolojisini sordu mu yardıma koşarken, gözyaşı döktüğümüz, yasını tuttuğumuz çocukların kim olduğunun bir önemi var mıydı ?
İşte insanı özüne döndüren, insani değerlerin her şeyin üzerine çıktığı o andır idealimizdeki barış rüyası.
Bugün bulunduğumuz noktadan dünyada olanlara baktığımızda tüm coğrafyalarda savaş fitillerinin zaman zaman ateşlendiğini görürüz. Kim tarafından ve neden ? Halklarının birbirine karşı son derece hoşgörülü olabildiği bir dünyada kim bu milletleri hangi sebeple savaştırabilir?
Bunun yanıtını Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet meclisinden yaptığı konuşmasında veriyor aslında:
“Karşılıklı güvenlik, bütün dünya uluslarının arzulaması gerekli olan önemli bir mutluluktur. Ancak güvenlik bütün ulusları kapsamadıkça, bunu, genel bir barış sağlanmasına yönelik olmaktan çok uygulama alanında bulunan ulusların bir bölümüne karşı diğer ulusların bir bölümünün rahatça hareket etmesini sağlayan bir konu olarak düşünmek gereklidir. Özellikle uluslararası silah ticaretinin bazı ulusların denetimi altında tutulmasını sağlayacak önlemler, bu düşünceyi doğrulamaktadır.”
Görüldüğü üzere ömrünün büyük bir bölümünü cephelerde geçirmiş büyük komutan, dünya barışını tehdit eden olgu için silah ticareti başta olmak üzere menfaat temin etmek isteyen bir kısım çıkar çevrelerinden bahsetmektedir.
Emperyalizmi dize getirmiş muzaffer bir komutanın “Yurtta sulh, cihanda sulh!” sözleriyle ülkesine ve dünyaya barış çağrısı yapmasına rağmen, ülkemizi yönetenlerin, kindar ve dindar nesil arzuları, savaş çığırtkanlıkları, yitip giden gençlerimizin ölü bedenlerini siyasete alet etme çabaları, bu yöneticiler aslında kime ve neye hizmet ediyor sorusunu sorduruyor bizlere.
Yanlış göçmen politikalarıyla Türkiye’nin demografik yapısının olumsuz anlamda değişmeye başladığı bu dönemde din, dil, ırk gözetmeksizin birlikte barış içinde yaşama iradesinden bahsetmek çok kolay değil elbette. Ancak hepimizin, bu sonucun kimlerin eseri olduğunu bir kez daha irdelememiz gerektiğini düşünüyorum. Suriye’ye, Afganistan’a, Ukrayna’ya savaşı getiren kimler, bundan menfaat sağlayan kimler? Neo-Osmanlıcılık hayalleriyle bu göçmen politikalarının altına imza atanlar kimler?
Dünya halkları barış adına ortak sesini yükseltmedikçe dünyanın her yeri herkes için cehennem olmaya devam edecek.
Atatürk’ün de dediği gibi:
“En uzakta sandığımız bir olayın bize bir gün dokunmayacağını bilemeyiz. Bunun için insanoğlunun hepsini bir gövde ve bir ulusu bunun organı saymak gerekir. Bir gövdenin parmağının ucundaki acıdan öteki bütün organlar etkilenir.”
İşte, tam da bu sebeple elbette bizler; sizler bu dünyanın güzel insanları, kadınları, erkekleri, gençleri ve çocukları, Ata’mızın gösterdiği çağdaş medeniyet yolunda, evrensel insani değerler ile barış yolunda çalışmaya devam edeceğiz.
1 Eylül Dünya Barış Gününüzü tüm umudumla kutlarken Livaneli’nin Ada şiirinden dizelerle sözlerimi bitirmek istiyorum:
Dünyayı güzellik kurtaracak,
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey…
Sevgi ve saygılarımla.